Zeynep">

sinemada ilk siberpunk örneği olarak blade runner evreni ve transhümanizm

                                           sinemada ilk siberpunk örneği olarak blade runner evreni ve transhümanizm

Siberpunk; en kısaca tabiriyle yüksek teknoloji,düşük yaşam standartları olarak tanımlanarak gelişmiş bilimsel ve teknolojik  başarılarıyla problem çözme becerilerini dışsallaştıran insanlığın, bu gelişmelerle neredeyse kendi sonunu getiridiği post apakoliptik düzene yakın bir bilim kurgu alt türüdür.

Kelimenin çıkış noktasına bakacak olursak yazar Bruce Bethke'nin bu isimle bir hikaye yazarak ortaya atmış olduğunu görürüz. İnsan fonksiyonlarının yapaylaştırılmış olanlarla yer değiştirilmesi bilimi olan sibernetik ve 1970-80'li yılların nihilist ve isyankar ifade biçiminin müzik türü öncülüğüyle ortaya çıkmış punk teriminin birleşiminden oluşur.

Siberpunk türünün sinemada ilk başarılı örneği olarak 'Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?' kitabından uyarlanmış olan Blade Runner gösterilir. Blade Runner (1982)'da ele alınan evrende yıl 2019'u gösterir. Uçan arabalar,yarattığı teknoloji ve yapay zeka ile adeta tanrılaşan insanlar ve göğü yaran binalardan oluşan transhümanist evren tasvirinden bulunduğumuz yüzyılda ne kadar uzakta olduğumuz kısmen ironiktir.
 blade runner ile ilgili görsel sonucu
Blade Runner (1982), insanların kısıtlı kabiliyetleriyle ulaşamayacakları güçlere sahip biyoteknik insan kopyaları olarak tanımlanan replikantların,dünyaya sızmaları ile başlar. Sızmaları diyorum çünkü doğaüstü yetenekler yüklenen replikantların çıkış noktası insanlığın kölesi olmak ve onlara hizmet etmekle birlikte dünyaya asla ulaşmamalı ve dünya dışında hizmet vermelidirler. Replikantlar, insan eliyle üretilmiş ve bilinçlerine yapay kimi zaman ise başka insanlara ait anılar ekilmiştir. Bu noktada insanların planlarına dahil etmedikleri husus, kültürel evrimleriyle birlikte gelişen teknolojiyi yönetme yeteneklerinin doğaya hükmetme gibi narsist bir amaca ulaşması dahilinde replikantların insanlarla aynı statüde olma ve devrim arzusudur. Nitekim replikant ve insanların arasındaki fark  bu noktada yalnızca replikantların ana rahminden değil insan elinden dünyaya gelmiş olmalarıdır.
                                                 Blade-Runner-2-Director
 
Dünyaya sızan replikantlardan yalnızca altı tanesi kalmıştır. Replikantlar blade runner olarak adlandırılan avcılar tarafından yok edilir. Filmde  bu emekliye ayırmak olarak geçer. Bir blade runner olan Deckard kalan 6 replikantı yok etmekle görevledirilir. Deckard oldukça eski ve aslında görevini bırakmış bir bade runner iken gelen bu göreve itaat etmekten başka bir şey yapamaz. Ancak bu süreçte karşılaştığı replikantların yaşama arzusu onu beraberinde pek çok soru sormaya iter. Kendisini insan olarak tanımlamasının sebebi nedir? İnsanı insan yapan düşünme yetisi midir,hatıraları mıdır, kendi varlığının bilincinde olması veya bunu sorgulaması mıdır? Teknoloji ile yeni tanımlar getirilmesi zorunlu hale gelmiş gerçek ve gerçeklik algısı neye göre tanımlanmaktadır? Bunca yıllık çalışma hayatında replikantlarla hiçbir zaman empati kurmamış ve onları yapay anılarla çevrelenmiş sentetik deri altındaki metal yoğınları olarak görmüştür yalnızca. Hakim olan yağmurlu,karanlık atmosfer anlatılmak istenen bulandırılmış gerçeklik, gizem temalarıyla da paraleldir. Replikantları yok etme sürecinde oluşan soru işaretleri Rachael adlı replikanta aşık olması sonrası en üst noktaya ulaşır ve kendi gerçekliğinden gittikçe şüphe eder. Film boyunca Deckard'ın replikant mı insan mı olduğu ikilemi asla çözülmez.Racheal ise replikant olduğunun bilincinde değildir. Deckard'ın ortaya koyduğu delillerle anılarının ona ait olmadığı gerçeği büyük bir dönüm noktasıdır onun için. Bir kimsenin replikant ve insan ayrımının yapıldığı diğer deyişle gerçekliğinin ölçüldüğü testten geçip geçmediğini sorar Racheal. Deckard'a yöneltilen bu soru cevapsız kalır. Bu noktada diğer önemli karakterimiz replikantlardn biri olan Roy'dur. İzleyicinin en çok Roy ile özdeşlik kurması olasıdır. Roy bir replikant olarak sahibine kızgındır ve biçilen yaşam süresinin kısalığı varlığı için aşağılayıcıdır. Bizler gibi özel ve önemli hissetmek ister bu koskoca evrende bir toz tanesinden farksız olmama düşüncesi kahredicidir. Yıllarca proglamlanmış olduğu şeyi yapmış ve hayatının sonlarına geldiğinde tek istediği evrende nerede durduğunu bulmaktır. Filmin sonunda, Deckard ile yaptığı yüzleşmedeki monoluğu olmasa elbet film bu kadar etkileyici bir noktaya ulaşmayacaktır. Onu öldürmekle görevlendirilmiş Deckard'ın hayatını kurtarması ise yapabileceği en insancıl şeydir. O sahne sonrası ise "insan" olarak yaşama hakkı daha da vurgulanır, izleyici ve Deckard'a da kanıtlanmış olur. 
 
                                      blade runner roy monologue scene ile ilgili görsel sonucu
 
 " I've seen things you people wouldn't believe.
Attack ships on fire off the shoulder of orion.
I've watched c-beams glitter in the dark near the tannhauser gate. 
All those moments will be lost in time, like tears in rain." 
 
" Siz insanların inanamayacagğı şeyler gördüm.
Orion'un omzunda yanan savaş gemileri... 
Tannhauser koridorunda, karanlıkta parıldayan ışınları seyrettim.
Bütün bu anlar, zamanın içinde kaybolacak, yağmurdaki gözyaşları gibi."
 
Film'de gerçeklik; hatıralar,duygular ve seçimlerimiz üzerinden inşa edilir. Anılar, geçmişimizi ve benliğimizi inşa ettiğimiz yapı taşlarıdır. Duygularımız olmaksızın insan iletişimindeki, kendini ifade ediş biçimindeki boşlukların doldurulması mümkün değildir. Seçimlerimiz ise bizi durduğumuz noktaya getiren şeylerdir. Amaçlarımız doğrultusunda şekillenen kararlarımız olmaksının durduğumuz noktada bıraktığımız iz uçucudur.
 
 
  • Gösterim: 2429